"Kendisi muhtâc-ı himmet bir dede, nerde kaldı gayrıya himmet ede"
İlk sigara yasağının başladığı günlerde, tanıdığım bir hemşire anlatmıştı. Yanında çalıştığı doktor, bu yasağa çok sinirlenmiş. Bu yasağın hastalarına bir iyilik değil, kötülük olduğunu söylüyormuş. Çünkü kendisi sigara içmezse sinirleniyormuş. Sinirlenmesinin doğal sonucu da bu siniri hastalarına yansıtması olurmuş. Bu durumda hastalara iyi hizmet veremezmiş.
Bu sözleri anlayışla karşılayabilir miyiz? Doğal olarak hepimiz hastanelerde iyi hizmet almak isteriz. Bu durumda sayın(!) doktorun söyledikleri bizim açımızdan mantıklı mıdır?
İsterseniz bunun üzerine bir benzer hikayeyi de biz ifade edelim. Kahramanımız bir öğretmen, bir memur, herhangi biri olabilir. Biz öğretmen diyelim. Öğretmenimiz diyor ki: “Ben sigara içmezsem çok sinirli olurum, elim ayağım titrer. Sınıfta bu durumda ders anlatamam. Bu sinirimi öğrencilere yansıtırım. İyi ders anlatamam.. Sigara yasağı bana ve öğrencilerime yapılmış büyük bir haksızlıktır.”
Bunlar da anlayışla karşılanabilir değil mi? Peki o zaman hikayemizde biraz değişiklik yapalım isterseniz. Sadece bir sözcüğü değiştirelim. “Sigara” yerine “uyuşturucu, esrar, morfin” sözcüklerinden birini getirerek yeniden okuyalım yukarıdaki hikayeleri. Ne dersiniz hala anlayış gösterebilir miyiz? Yoksa kahramanlarımızın hasta olduğunu, muhakkak tedavi olmaları gerektiğini mi düşünürüz?
Sanırım, birçoğunuz kahramanlarımızın hasta olduğunu iddia edeceksinizdir. Bir doktorun, öğretmenin ya da kamuda çalışan bir memurun uyuşturucu kullanımını anlayışla karşılamanın doğru olmayacağını söyleyeceksiniz. Söz konusu maddeyi kullanması durumunda görevini yerine getiremeyeceğini ve muhakkak görevinden uzaklaştırılması gerektiğini de ekleyeceksiniz. O zaman ben de size yanlış yaptığınızı ve tutarsız olduğunuzu söyleyeceğim. Çünkü nitelik olarak yukarıdaki örneklere göre sigara ya da uyuşturucu kullanmak arasında bir fark yoktur. Söz konusu olan bağımlılıksa neye bağımlı olduğunuzun çok önemi yoktur. Bağımlı olduğunuz şey sizin işinizi doğru yapmanıza engel olacaksa onun adının ne olduğu önemli değildir. Siz hastasınız ve tedaviye ihtiyacınız vardır.
Bir yanlış toplumda ne kadar çok artarsa onu anlayışla karşılama eğilimi de o kadar artıyor. O yüzden insanların hayatını kolaylaştırmak ve güzelleştirmek amacıyla konulan kurallara uymayan insanlar sürekli olarak anlayışla karşılanmak istiyorlar. Çünkü yanlış o kadar yaygın hale gelmiştir ki onun yanlış olduğunu bile düşünmemektedir. Düşünse bile, “Haklısınız ama …” diye başlayan bir sürü bahane cümlesi ile önünüze yanlışının anlayışla karşılanması gerektiğini ifade eden tutarsız bahaneler sıralayacaktır.
Peygamberlerin, gönderildikleri topluluklardaki en büyük mücadelesinin yaygın hale gelmiş yanlışlarla olduğu düşünülürse bu sorunun tarihsel kökenleri de anlaşılır sanırım. İnsan ciddi bir uyarıcı ile karşılaşmadan yanılışının farkına varamıyor.
Bir de meselenin diğer bir boyutuna değinelim. Bağımlı olan insanlar düşüncesizdirler. Kendilerinden başkasını düşünmemektedirler. Etraflarındakilerin rahatsız olabileceklerini düşünmezler. İçtiği sigaranın etraftakileri rahatsız ettiğini düşünmezler. Sarhoş sokaklarda naralar atarken insanların rahatsız olduklarını düşünmez. Uyuşturucu bağımlısı, insanların kendisinden neden rahatsız olduğunu anlamakta zorlanır. Kendi özgürlük ve hakları konusunda aslan kesilen bu insanların başkalarının hakları ve özgürlüklerine hiç saygılarının olmamasını düşüncesizlik dışında sözcüklerle de ifade etmek mümkün...
Sigara içmenin yasak olmadığı zamanlarda, öğretmen odalarında sigaraların tüttürüldüğü zamanlarda, hamile olan bir bayan öğretmenimizin, sigara içen arkadaşlardan öğretmenler odasında daha az sigara içmeleri için bir ricası olmuştu. Sigara içen bir diğer arkadaşımızın tepkisi ne kadar düşünceli(!) olduğunu göstermişti: “Rahatsız oluyorsan öğretmenler odasına gelmezsin!”
Sigaranın ya da başka bir maddenin tutsağı durumundaki bireylerin konumları ne olursa olsun gençlere verebilecekleri bir şey yoktur. Bağımlı olduğunu bildiği halde bundan kurtulmak yerine bunun anlayışla karşılanmasını isteyen ve başka insanların haklarını hiçe sayan tutsakların önce kendilerini bu tutsaklıktan kurtarıp özgürleşmeleri gerekir ki ondan sonra özgürlükten söz edebilsinler. Yoksa kendisi yardıma muhtaç olanın başkalarına yardım etmesi pek mümkün değildir.
TOZLU TAHTA - HAZİRAN 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder