3 Haziran 2013 Pazartesi

SORGULAMA


Bütün dünyaya bir çocuk saflığı ve hayretiyle bakabilmeyi hayatımızın her anında becerebilsek. Dünyaya ve yaşananlara karşı merakımızı koruyabilsek. Anlama isteğimizi hiç kaybetmesek.  Büyürken bize öğretilenlerin doğruluğu ile ilgili kuşkularımızı koruyup, onları sorgulama yeteneğimizi geliştirebilsek. Çocukluğun anlama ve sorgulama isteğini tüm hayatımıza yayarak devam ettirebilsek.

Yıllardır  öğrencilerimizi sorgulayan, düşünen, araştıran, demokratik bir kimliğe sahip insanlar olarak yetiştirme iddiasında bulunuyoruz. Ya da bu doğrultuda yetiştiremediğimiz için hayıflanıyoruz. Ne iddiamızın ne de hayıflanmalarımızın gerçeği yansıtmadığını yaşayarak öğrenmiş olmanın üzüntüsünü taşıyorum.
Çocukluğumuzda çok basit sorularımızla ilk bilgi alabileceğimiz insanlara, anne babalarımıza müracaat ederiz. Çoğunlukla bizleri başlarından savan büyüklerimiz, sorularımıza cevap vermek yerine azarlamayı tercih ederler. Çocuk saflığı ile sormuş olduğumuz sorular; ayıp, günah gibi anlamakta zorlandığımız  kavramlarla şiddetli bir biçimde bize iade edilmekteydi.  Biz bazı şeyleri sormanın doğru olmadığını ve bazı cevapları aramanın yanlış olduğunu öğreniyorduk .

Okula başladığımızda sorularımıza cevap verebilecek daha bilgili öğretmenlerimiz vardı. Onlar bizim bütün sorularımıza cevap verebilecek donanıma sahipti. Ne sorsak cevap verirlerdi. Onlar bize yol gösterecek, yolumuzu aydınlatacak olanlardı. Bir süre de aydınlattılar nitekim. Ama merakımız bitecek gibi değildi. Öğrendiğimiz şeyleri iyice bellediğimiz taktirde bir sorun yoktu. Ama onları sorgulamaya başladığımızda sorunlar da başladı. Bizden istenen şeyin sorgulamak olmadığını, sadece öğretilenleri sorgulamadan kabul etmek olduğunu öğrendik. Soru sormak yine yasaktı. Sadece öğretildiği kadarını bilmemiz isteniyordu. Fazlası bazen tehlikeli, bazen yasaktı. Fazlasını öğrenmeyi istiyorsak bunu ancak kendimiz başarabilirdik.

Bir kısmımız bu sorgulamanın insana mutsuzluk getirdiğini fark ederek sorgulamaktan vazgeçip büyüklerin alışkanlıkları ile yaşamayı tercih ettik. Ama içlerindeki merak duygusunu dizginleyemeyen, sorgulayan arkadaşlarımız sıkıntılı bir yaşama adımlarını attılar.

Size öğretilenlere dair soru sormuyorsanız bir sıkıntı yaşamıyordunuz. Ama soru soruyorsanız, araştırıyorsanız mutlu bir biçimde hayatlarını devam ettiren insanları huzursuz ediyordunuz. Her şeyi onaylıyorsanız, istenenleri hiçbir şekilde sorgulamadan yapıyorsanız, bir asker gibi emirleri yerine getiriyorsanız sizden iyisi yoktu. İyi öğrenci, iyi memur, iyi vatandaş olarak tanımlanıyordunuz. Oysa soru soranları kimse sevmiyordu. Soru soranlar uyumsuz, problem çıkaran, düzeni bozan, kafası karışık, işe yaramaz, adam olmaz vb. sıfatlarla tanımlanıyordu. İyi öğrenci, iyi çalışan, iyi memur, iyi asker, iyi vatandaş olmak istiyorsanız soru sormamalıydınız. Bütün bir eğitim sistemi, çalışma şartları ve yaşananlar bize bunu öğretiyordu.

Bu ifadeler  hoşumuza gitmiyor olabilir. Ama gerçekler insanı huzursuz edecek nitelikte. Düşündüğünüz ve sorguladığınızda yaşamın hiç de iddia edildiği gibi güllük  gülistanlık olmadığını görüyorsunuz. Bunu haykırdığınız anda, diğer insanları da düşünmeye ve sorgulamaya davet ettiğinizde hedef siz oluyorsunuz. Dünya tarihi kendi toplumunun doğrularını sorgulayan ve bunun acısını çeken, çok büyük bedeller ödemek zorunda kalan gerçek kahramanlarla doludur. Yerleşik alışkanlıkları sorgulamak, yanılgıları ortaya koymak hiç de kolay değildir. Şükürler olsun ki bu zorlu mücadeleyi tercih eden insanlık kahramanları her dönemde olmuştur. Bütün olumsuzluklara rağmen sorgulamaktan ve araştırmaktan vazgeçmeyenler bizi bugüne ulaştıranlar kahramanlardır. Bugünün bilimsel, toplumsal gelişmelerinin tamamını sorgulamaktan vazgeçmeyen bu insanlara borçluyuz. Bu insanlar var olduğu müddetçe  insanlık daha iyiye ve daha güzele doğru yolculuğunu devam ettirecektir.

Eski Yunan filozofu Sokrates, "Sorgulanmayan, üzerinde düşünülmeyen hayat yaşanmaya değmez." der. Yaşadıklarınızı, varlığınızı, kazandıklarınızı, kaybettiklerinizi, inandıklarınızı, inanmadıklarınızı vs. sorgulamıyorsanız; bunlar üzerine düşünmüyorsanız sizi diğer canlılardan ayıran hangi özelliğiniz olabilir ki. Eğer insanın üstün bir varlık, düşünen bir varlık, eşref-i mahlukat olduğunu iddia ediyorsanız buna uygun bir yaşam sergilemeniz gerekir. Diğer türlüsü insana yakışan bir yaşam değildir zaten. Ya da Cemil Meriç’in deyişiyle “Kendini alışkanlıkların ağına fırlatmak ve kurtulmak. Neden kurtulmak? Hayattan. Keşke ölseydik.”

Sorgulanmaktan korkan, eleştiriye açık olmayan, kapalı bir biçimde yaşamayı tercih eden insanlar, yönetimler kendilerini sarsacak insanlarla er ya da geç karşılaşacaktır. Bu karşılaşmaya herkesin hazır olması gerekmektedir.

Kendinizi alışkanlıklar ağına fırlatıp yaşarken ölmeyi tercih edebilirsiniz. Böylece sahte bir mutluluk elde etmeniz de kuvvetle muhtemeldir. Ama içinizdeki çocuk, uykuya yatırılmış çocuk bir gün muhakkak uyanacaktır. Eğer yaşamı önemsiyorsanız o çocuğun uyanmasına engel olamayacaksınız, siz ne kadar engel olmak isteseniz de onu uyandıracak birileri karşınıza çıkacaktır. O çocuk uyandığında sahte mutluluklarla avunamayacaksınız. Hazırlıklı olun. Bundan kaçış yok. Önünde sonunda yaşadıklarınızı sorgulamak zorunda kalacaksınız. Ne zaman ki sorgulamayı bitirirsiniz, o zaman insan da insanlık da biter.


DİL&ANLAT - Mayıs 2013


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder