12 Haziran 2013 Çarşamba

EVRENİN MERKEZİ


 
İnsanın evrenin merkezi olduğuna dair aforizmaları hepiniz okumuş ya da duymuşsunuzdur. Her şeyin insan için olduğu konusunda  sayısız örnek vermek mümkündür. Evet, her şey insan için. Hatta yaratılmış her şeyin insan için yaratıldığını söyleyenler bile vardır. Bu düşüncelerin doğal sonucu olarak insanın yetişmesi de en önemli nokta olmuştur.

Doğumundan ölümüne kadar her aşaması üzerinde çok çeşitli araştırmaların yapıldığı ve yapılmakta olduğu insanın önemli aşamalarından birisi de hiç kuşkusuz “ergenlik” dönemidir. Öğretmenlik mesleği gereği bu dönemi yaşayan öğrencilerimizle sürekli iletişim halinde olmak zorundayız. Onların bu dönemdeki değişimlerine tanıklık ederken onları sağlıklı birer birey olabilmeleri için desteklemek ve doğru yönlendirmek de bizim asıl işlerimizden birisi. Ama bu işimizi ne kadar doğru yaptığımız tartışılır.

Ergen psikoloji üzerine ne kadar şey okumuş olursanız olun, eğer empati kurmak gibi bir yeteneğiniz yoksa bu gençlere doğruları bulmada yardımcı olmanız pek mümkün değildir. Hepimiz benzer şeyleri yaşadık aslında. Ve yapılması gereken şey sadece kendi yaşadıklarımızı hatırlamak. “Sadece” gibi meseleyi basitleştiren  bir sözcük kullanıyorum, ama bunun ne kadar zor olduğunu da biliyorum. Çünkü bizler yaşadıklarımızı çok çabuk unutan ve özeleştiri yeteneği çok zayıf olan varlıklarız aynı zamanda. Empati kurmanın zorluğunu bildiğimden en azından kendi yaşadıklarımızı düşünerek gençlerin anlaşılması için hatıralarımıza müracaat etmemiz gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Gençlerimizin bedenlerinde ve ruhlarındaki değişimi anlamaya ve  kişiliklerini oluşturmaya çalıştıkları bu dönemde onlara destek olmayacaksak ne zaman olacağız. Bu yaşa getirdik artık başlarının çaresine baksınlar, demek doğru mu? Ya da biz onların yaşındayken kimse  bize destek olmadı, biz ne öğrendiysek, ne yaşadıysak kendimiz yaşadık, onlar da kendileri öğrensin, yaşasın demek doğru mu? Elbette hayır.

Bize kimse destek olmadığı için, biz destek olmayı beceremiyoruz belki de. Hatırlayalım, isyanlarımıza kulak vermediklerinde, aşkımızı anlamadıklarında, bizim için çok önemli olan yaşadıklarımızı küçümsediklerinde nasıl da yaralanırdık.  Şimdi neden bizler yaralıyoruz bu gençleri. Neden anlamıyoruz isyanlarını, aşklarını, kendilerini beğendirme çabalarını? Nedir bizi bu kadar anlayışsız hale getiren? Kendi yaşadıklarımızı illa çocuklarımız da mı yaşamalı?

Kendi bedeniyle ve ruhuyla büyük bir kavgaya tutuşmuş gençlerimizin bu kavgadan yara almadan çıkabilmesi için yardım etmek gerekirken neden bir kılıç darbesi de biz indiririz? Neden ruhlarında derin yaralar açarız. “Bizi ilerde anlayacaklar.” deyip açtığımız yaralara bahaneler üretmekten vazgeçip ne anlayacaklarsa şimdi anlamaları için yardım edelim, becerebilirsek.  Unutmayalım ki yaraladığımız  geleceğimizdir.

Eğitimi önemsiyorsanız, insanı önemsemeniz gerekir. Eğitim süreci dediğimiz süreç, sadece gençlerimize bir takım bilgileri verme süreci değildir. Öyle olduğuna inanıyorsanız, ifade ettiklerimizin sizin için bir anlamı olmayabilir. Verdiğimiz bilgilerin birçoğu unutulacak, ama onlara kazandırdığımız davranışlar ömrünce onunla olacak ya da yüreklerinde açtığımız yaralar ömrünce sızlayacak.  Bizim işimiz hayatın daha başında olan bu gençlerin zaten sıkıntılı olan yüreklerine yeni sıkıntılar atmak, zaten yaralı olan ruhlarında yeni yaralar açmak değil; sıkıntılarına çare, yaralarına merhem  olmaktır.

Evrenin merkezi olduğunu söylediğimiz insan her yaşında saygıyı  hak eder.  Gençlerimize  gereken saygıyı  ve ilgiyi gösterelim.
 
TOZLU TAHTA - HAZİRAN 2013

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder