Hiçbir şey planladığımız gibi gitmiyor. Bir işi planlamaya başladığımız andaki şevkimiz planı uygulamaya başladığımız da kaybolup gidiyor. Bu yüzden başlangıçtaki hedeflerimizle ulaştığımız nokta arasında uçurumlar oluyor.
Ne güzel söylemişler: “Türk gibi başla, Alman gibi devam et, İngiliz gibi bitir.” Bir işe başlamakla ilgili hiçbir sıkıntımız yok. Hatta en iyi başlangıçları bizim yaptığımız söylenebilir. Ama işlerimizi devam ettirmek ve bir sonuca ulaştırmakla ilgili sıkıntılarımız artık dünyanın malumu desek yanlış bir şey söylemiş olmayız.
Yeni yetişen kuşakların da bizim bu kötü alışkanlığımızı devam ettirdiğini görmek üzüntü verici. Yaptığımız yanlışın farkındayız ama bir türlü doğrulara ulaşamıyoruz.
En iyi akıl bizdedir, herkese akıl verebiliriz; başkasının aklına ihtiyacımız yoktur. Ama nedense aklımız bizim sorunlarımızı çözmeye yetmiyor. Her şeyi düzenlemek, düzene sokmak gibi bir alışkanlığımız var. Ama hiçbir işimiz düzenli ve planlı değil. Her sabah öğrencilerimizi okulların önünde sıraya sokarız, askerliğin yarısı sıraya sokmakla, sıraya girmekle geçer; ama sıraya geçmeyi öğrenemeyiz, öğretemeyiz. Hep kaynak yapmak gibi bir sorunumuz olur. Başkalarının önüne geçmek için elimizden geleni yaparız. Başkalarına saygıyı bir türlü öğrenemeyiz ve öğretemeyiz.
İşlerimizi sıraya koymayı nasıl bilmiyorsak günlük hayatta da sıraya girmeyi bilmiyoruz. Sonuçlara en kestirme yoldan ulaşmaya çalışıyoruz. Hastane kuyruklarında başkalarının haklarına tecavüz ederek, başkalarını inciterek, kabalaşarak öne geçip sonuca belki ulaşabiliriz; ama bilimsel çalışmalar yaparken böyle sonuca ulaşabilmek mümkün değildir. Disiplinli ve planlı bir çalışmanın sonunda hedeflediğiniz noktaya ulaşabilirsiniz.
“Disiplinli çalışma” derken de bizim disiplin anlayışımızı da bu süreçte sorgulamamız gerekiyor. Disiplin sözcüğünü hep asker, polis, ceza sözcükleriyle birlikte düşünüyor oluşumuz da sorunlu değil mi sizce. Disiplini sağlamanın yolunun ceza vermek ve korkutmaktan geçtiğine inananlar hiçbir zaman gerçekten disiplinli olamazlar. Çünkü ceza tehdidini hayatından çıkardığınız anda disiplinli olmak, kurallara uymak zorunda hissetmeyecektir kendini.
Biz de öğrencilerimize çalışma programları hazırlarken yasaklarla ve cezalarla dolu programlar hazırlamayı tercih ediyoruz. Çünkü başka nasıl davranacağımızla ilgili bir birikimimiz yok. O yüzden hazırladığımız çalışma programları en fazla bir iki hafta uygulanarak çöpe atılıyor. Birkaç denemeden sonrada yargıyı yapıştırıyoruz: “Ben programlı çalışamıyorum.”
Oysa her insanın farklı çalışma biçimlerini benimseyebileceği gerçeğinden hareket etmeliyiz. Kendimiz için en uygun çalışma programını keşfetmek gibi bir sorumluluğumuz var. Başkalarında işe yarayan programlar bizim işimize yaramayabilir. Kendimize uygun programı keşfettiğimiz anda daha mutlu olacağımızı söyleyebilirim. Hayallerimize daha da yaklaşacağımız kesin. Ama programsızsanız her anınız size zehir olmaya başlayacaktır. Film seyrederken, top oynarken, arkadaşlarınızla otururken hep kendinizi suçlu hissedeceksiniz. Bir süre sonra da bu suçluluk duygusuna alışıp sorumluluklarınızı büyük oranda unutacaksınız. Aynı oranda da hedeflerinizden uzaklaşacak ve sırf kendinizi rahat hissetmek adına önünüze ne gelirse razı olacaksınız.
Bir işe başlamak kadar, hatta daha da önemlisinin, o işi devam ettirmek ve bir sonuca ulaştırmak gerektiği düşüncesini kafamıza yerleştirdiğimizde gerçekten başarıya ulaşacağımızı unutmayalım.
Aralık 2012 - DİL&ANLAT
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder