18 Aralık 2012 Salı

“AH O ESKİ GÜNLER”



Ah o eski günler! Nerede o eski günler?
Eskiden hava daha güzeldi, fabrikalar yoktu; havamızı kirletenler yoktu.
Eskiden toprak daha güzeldi, toprağımızı kirleten atıklar yoktu.
Eskiden insanlar daha güzeldi; insanlar birbirlerine saygı duyarlardı. İçimizdeki insan sevgisi her şeyin üstesinden gelirdi.
Eskiden hep iyiler kazanırdı. Kötüler de vardı tabi, ama onlar yenilmeye mahkûmdu. İyi olmak, kazanmak demekti. Herkes iyinin yanındaydı. Kötüye haddini bildirirdik hep birlikte.
Eskiden hayat daha güzeldi. Fakiri de mutluydu, zengini de. Zengin fakiri gözetirdi. Para bu kadar yüceltilmemişti.
Davul dengi dengine çalardı, ama fakir delikanlıların zengin kızlarla evlendiği de olurdu. Kızını fakir delikanlıya veren baba övgüye layıktı. Parayı değil insanlığı yücelttiği için.
Eski günlerin güzelliğini anlatan buna benzer cümleleri  daha da çoğaltabiliriz. Geçmişe dair neyi özlediyseniz onu eklersiniz bu cümlelere. “Ah o eski günler” repliği hepimizin dilinde. Nedense eski günlerin şimdiden daha güzel olduğu iddia edilir. Bu iddia çağımıza özgü bir şey de değildir. Benim hatırladığım seksenlerde de doksanlarda da eski günlerin güzelliklerinden söz ederdi büyüklerimiz. Şimdi biz seksenlerin, doksanların güzelliklerinden söz ediyoruz. 2050’lerde de bugünlerin ne kadar güzel olduğunu iddia edecektir insanlar her halde.
İnsanoğlu yaşadığı zamandan hep şikayet etmiş.  Hep geçmişteki bir asr-ı saadete sığınmış. Asıl mutluluğun eski zamanlarda olduğunu ve zamanın bozulduğunu, gidenin bir daha gelmesinin zor olduğunu söylemiş, yazmış insanoğlu.
Hangi çağa bakarsanız bakın, çağından şikayet edip eski günlerin ihtişamından ya da huzurundan söz eden birilerini muhakkak görürsünüz. Ve bunlar azımsanamayacak sayıdadır.
En güçlü olunan çağlarda bile, İslam tarihinde, Osmanlı tarihinde, Avrupa tarihinde hep bir bozulmadan söz edilmiştir. Zamandan şikayet eden az şiir yoktur edebiyatımızda. “Dinle bu ney nasıl şikayet ediyor, ayrılıkları nasıl hikaye ediyor.” diyen Mevlana’dan hareketle söylersek şikayet insanın yeryüzüne gönderilişi ile başlayan bir eski hikaye. Özetle bu bozulma sebebiyle şikayet, eskiye özlem modern çağa özgü bir durum değildir.
Bu ne kadar doğrudur acaba?
İnsan, şikayet ettiği şeyi kendisi yaratmıştır. Ama kendi yaratışının farkında değildir. Bugünü yaratanlar bizi büyütenler, biz de geleceği yaratıyoruz eylemlerimizle.
Bugün şikayet ettiğimiz bir çok şey daha önce de vardı. Farklı bir biçimde vardı evet. Bugün daha görünür olmasının çeşitli nedenleri var. Bunlardan en önemlisi de iletişim çağında yaşıyor oluşumuz. Dünyanın her yerinden haber alabiliyoruz artık. Sadece mahallemizde olanları değil dünyanın her yerinde olanları anında öğrenebiliyoruz. Ama unutmamak lazım ki bizim iletişim düzeyimize henüz ulaşmamış insanlar var dünyada hala. Bırakın bilgisayarı, elektriği dahi bilmeyen, yaşadıkları ormanın dışına çıkmamış insanlarla aynı dünyayı paylaşıyoruz. Ne nükleer tehdidi, ne küresel ısınmayı ne de doğanın tahrip edilmesini  kendilerine dert ediyorlardır. Ama onların da yaşadıkları zamana yönelik şikayetleri vardır muhakkak.
Fotoğraf makinesinin kullanılmaya başlanmasının dünya tarihini etkileyen en önemli olaylardan biri olduğu söylenir. İlk savaş fotoğrafları yayınlandığında insanlar savaşın kendilerine anlatıldığı gibi olmadığını gördüler. O zamana kadar hep duyulması, bilinmesi istenenler halka ulaştırılırdı. Birkaç askerin anılarında yer bulan savaşın çirkin yüzünün fotoğraf makinesinin kullanımı ile görüldüğünü söylersek abartmış olmayız. Bugün savaşları artık canlı izleyebiliyoruz ve çirkinliğini daha net bir biçimde görüyoruz. İnsanın güç savaşı, paylaşım kavgası hep vardı, bundan sonra da olacak. Dünyada kötülükler her zaman vardı; şiddet her zaman vardı; yoksulluk, açlık her zaman vardı. Ama hiçbir dönem de bizim fark ettiğimiz kadar fark edilmemişti bu. Eski zamanların bize hoş gelen ve çocukluk hatıralarımızı okşayan güzelliklerinden söz edilebilir belki, ama hiç kimse de yaşadığı anı bırakıp geriye dönmeyi istemez.
Bulunduğu andan sürekli şikayet eden insan kendi yapabileceklerinden kaçan insandır aynı zamanda. Kendisine yüklenen sorumluluğun farkında olmayan insandır. Eskiden olduğu gibi şimdi de iyiler ve iyilikler var. Güzellikleri görmek ve artırmak varken sürekli bir şikayet ne kazandırır ki bize.
Bu öylesine bir hastalık ki herkese bulaştırıyoruz. Daha on beş yaşındaki çocuklar, eskinin güzelliklerinden bahsederek yaşadıkları çağı anlamak ve onu daha güzel kılma erdeminden uzaklaşarak şikayet edenler korosuna katılıyorlar.
Arada sırada “eski günler” şarkısını söylemenin bir mahsuru yok belki. Ama o şarkıyı tek hakikat olarak dillendirenlerin ne çağına ne de geleceğe bir faydası da olmayacaktır. Şikayet ettiğimiz anı güzelleştirecek olan  da şikayetlere şikayet katacak kadar çirkinleştirecek olan da biziz.
Yeni bir dünya, daha temiz bir dünya, savaşın olmadığı, barışın hakim olduğu bir dünya kurma hayalini kuranların gözlerini kapatıp geçmişi özleyerek geçirecek vakitleri yoktur.

TOZLU TAHTA - HAZİRAN 2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder