Her birimiz kendimizi evrenin merkezi olarak görürüz. Dünyayı ve tüm insanları o merkezden görür, anlar ve yorumlarız.
Her şey bizimle başlıyor, bizimle bitiyor her şey sanki. Bizden önce hiç kimse yoktu, bizden önce hiçbir şey yaşanmamıştı. Bütün güzellikler bizimdir , bütün çirkinlikler bizim dışımızdadır. Bütün güzellikler bizim çağımızda yaşandı, yaşam en güzel şarkısını bizim için söyledi. Bizden öncekiler karanlık ve bizden sonrakiler çirkinlik. En güzel bizdik ve bizim güzelliğimize laf edecek olanın alnını karışlardık. Başka nesillerin güzelliklerini göremeyecek kadar kör, duyamayacak kadar sağır, anlamayacak kadar insafsızdık.
Büyüklerimiz yanlışların içinde debelenmiş, çağdışı kalmış, gerici ve yobaz. Biz modern, ışıltılı, aydınlık insanlardık. Çocuklarımız, modern dünyanın yanlışları. Çağın bütün hastalıklarını kapmış, bizim aydınlığımızı karartan birer hataya dönüşmüştü. Nerede hata yaptık? Oysa biz ne güzeldik.
Kendimizi, kendi çağımızı, kendi çocukluk ve gençliğimizi öylesine kutsallaştırdık ki yanlışlarımızı görme, özeleştiri yapma erdemini kaybettik.
Özeleştiri yeteneği gelişmemiş olanların başkalarını, kendinden öncekileri ve sonrakileri, eleştirmesi doğal. Sürekli başkalarını eleştirenler kendi hayatlarına karşı körleşecektir. İnsan önce kendinden başlamalı eleştirmeye. Çuvaldızı eline almadan iğneyi kendinde denemeli önce. Oysa herkes eline bir çuvaldız almış batıracak birilerini arıyor. Kim çıkarsa karşısına ona batırıyor. Büyük küçük fark etmez, kim çıkarsa karşısına acımadan ve düşünmeden batırıyor çuvaldızı.
Eleştireceğimiz ne çok şey var etrafımızda. Bizim dışımızda her şey kusurlu. Bizden öncekileri beğenmedik. Onların kurduğu dünyada yaşamak zordu. Biz yeni bir dünya kurduk kendimize göre olduğunu düşündüğümüz. Ama bizim kurduğumuz dünyaya gözlerini açan ve bu dünyada yetişen çocuklarımız hiç de bizim istediğimiz gibi olmadılar. Şimdi onlar kendi dünyalarını kuruyorlar bize inat, bizimle çatışarak. Kendimizi fazlasıyla yabancı hissetmeye başladığımız bir dünyanın tohumlarını atarken onlar, biz eleştirdiğimiz büyüklerin durumuna düşmenin sıkıntısını yaşıyoruz. Ama bunu da tam olarak fark ettiğimiz söylenemez.
“Bizim zamanımızda” diye başlayan cümlelerimizle artık bulunduğumuz zamanı anlamakta ve kabullenmekte zorlandığımızı da göstermiş oluyoruz. Zaman bizim zamanımız olmaktan çıkmış. Zamanı kaçırmışız farkında olmadan. Tekrar yakalayabilmenin imkanlarını arayanlar olduğu gibi, bundan tamamen vazgeçmiş olanlarımız da var.
“Bizim zamanımızda” diye başlayan cümlelerimizin çocuklarımızda istediğimiz etkiyi yaratmadığını ne zaman anlayacağız. Onları bizim zamanımız değil kendi yaşadıkları zaman ilgilendiriyor. Bizim hikâyelerimiz onları bizi etkilediği gibi etkilemiyor, gülüp geçiyorlar bize. Onların hatalarını düzeltmek adına giriştiğimiz bu öğüt verme çabalarımızı anlamıyorlar. Anlamıyorlar çünkü biz de tam olarak ne istediğimizi bilmiyoruz.
Onların yaşadığı dünyayı biz kurduk; yaşadıkları evleri biz inşa ettik; ağaçları, yeşil alanları biz ortadan kaldırdık; onların odalarına bilgisayarları biz koyduk; ellerine son model akıllı telefonları biz verdik; bir dediğini iki etmedik. Şimdi şikâyet ediyoruz çocuğumuz sokağa çıkmıyor diye; ağacı, yeşili bilmiyor diye; bilgisayardan başını kaldırmıyor diye; binlerce liralık oyuncağını elinden düşürmüyor diye; isteklerini karşılayamıyoruz diye.
Şikâyet etmeye hakkımız yok. Onlar bizim kurduğumuz dünyanın bunalımlarını yaşıyorlar ve bu dünyada kendilerine yaşam alanları açmaya çalışıyorlar. Bundan memnun olmayabiliriz, hatalar yapıyor olabilirler; ama bu hataları düzeltmenin yolu onlara “Bizim zamanımızda…” diye başlayan hikâyeler anlatmak değildir. Onlara hatalarını nasıl düzelteceklerini kendi yaşamımızdan örneklerle gösteremiyorsak, onlara öğüt vermekle bir yere varamayız. Çünkü önemli olan söylediklerimiz değil yaptıklarımızdır onların gözünde. Neye inandığımız değil inandıklarımızın hayatımıza nasıl yansıdığı önemlidir.
Başkalarına saygı duymayan, başkalarını sevmeyi beceremeyen birinin çocuklarına saygı ve sevgi sözcükleriyle süslediği bir öğüt vermesinden daha aptalca bir şey olamaz. Kalbi temiz olmayanın kalbi temiz çocuklar yetiştirmesi mümkün müdür? Önce kendi kalbimizi temiz tutalım. Çünkü her şey oradan başlıyor. Kalbi kararan adam önce kendini, sonra etrafındakileri, sonra dünyayı, sonra da geleceğimizi karartıyor.
Önce biz arınalım; bizimle birlikte arınacaktır her şey.
TOZLU TAHTA - HAZİRAN 2014 - 20. SAYI